10 Şubat 2011 Perşembe

Sevgililer günü yaklaşırken...

14 Şubat Sevgililer Günü. Özel günlerle ilgili çeşitli yorumlar ve tartışmalar yapılabilir. Ben bu günleri sevenlerden mi sevmeyenlerden miyim...tam olarak bilmiyorum.

Abartmamak kaydıyla seviyorum sanırım. Bu anneler günü, babalar günü, sevgililer günü, daha da özel doğum günleri için böyle...Vitrinler rengarenk. Ama ne yazık ki bu günler gelince akla gelen ilk şey de "ne hediye alacağım?" oluyor. Özel günler anlamlarını yitirip somut bir nesneye dönüşüyor. İşte tam olarak ben de buna karşıyım.
Hediye almak yerine, sevdiklerimiz için özel bir şeyler planlasak...Elimizle güzel bir yemek hazırlasak mesela...veya birlikte seveceğiniz bir aktiviteye katılsak: sinemaya, tiyatroya, konsere gitsek...
Mutlaka bir şey almak istiyorsak maddi değerinden çok manevi değeri fazla olan bir hediye seçsek....


Bana kalırsa, sevgiler günü, sevdiğimiz insanla birlikte olmaktan ne kadar mutlu olduğumuzu bir kez daha düşünmek için bir fırsat. Birbirimiz için en son ne zaman özel bir şeyler yaptık, bunu hatırlamak ve yenisini tekrarlamak.
Ama sevgili deyince de mutlaka "sevgili" değil, sevilen kişi/ler....
Ben hep şunu düşünürüm sevdiğim insana sevgimi itiraf edebildim mi, sevdiklerime sevgimi gösterebiliyor muyum? Onlarla ne kadar zaman geçirebiliyorum?....

İşte tam da bunları konuşurken, Puşkin geldi aklıma...1800'lü yıllarında başlarında yaşamış şairin şiirlerini her zaman sevmişimdir. O günkü aşklar bu günkü aşklardan çok farklı olsa da, aşağıdaki şiir bir itiraf...

Seviyorsak itiraf etmeli....

İTİRAF
Alexandra İvanovna Osipova'ya....


İster kudurmuşluk deyin,
İsterse boş utanç ve çaba olsun adı,
Bu talihsiz enayiliğimle,
Ayaklarınızın dibinde itiraf ediyorum;
Sizi seviyorum.
Ne adıma yaraşır, ne yaşıma...
Daha akıllı olmam gerek!
Ama belirtiler açık artık;
Aşk humması bu, ruhumdaki.
Siz olmayınca yanımda,
Herşey sıkıcı bana-esniyorum,
Yanınızda üzgünüm-katlanıyorum,
Gücüm yok-ama söylemek istiyorum,
Meleğim, sizi nasıl sevdiğimi.
Ne zaman duysam,
Konuk odasından gelen hafif adımlarınızı,
Ya da giysinizin hışırtısını,
O bakir, günahsız sesinizi,
Yeniden kaybederim aklımı.
Gülümserseniz-sevinirim,
Dönüp gitseniz-bozulurum.
Bir işkence günü sonunda,
Solgun elinizdir ödülüm.
Gergefi alıp gayretle oturur,
Savsakça eğilirsiniz üstüne.
Gözleriniz ve kıvır kıvır saçlarınız,
İner aşağılara.
Ben tarifsiz heyecanlarda,
Susarım şefkatle,
Hayranlıkla seyrederim, çocuk gibi!
Bahsetmeli mi acaba siz,
Zaman zaman yağmurda yürüdüğümüzde
Talihsizliğimden, kıskanç acımdan?
Uzaklara mı gidecek mişsiniz?
Ya yalnızken döktüğünüz göz yaşları?
Köşede söylenmiş iki kişilik laflar?
Opoçka'ya yapılan gezi?
Akşamları piyano?
Alina! Acıyın bana.
Aşk dilenmeye cesaretim yok.
Belki de, günahlarım yüzünden meleğim,
Bu aşkı haketmiyorum.
Ama seviyormuş gibi oynayın siz rolünüzü!
Şu bakış her şeyi dile getirebilir, mucize gibi!
Ah! Aldatmak hiç de zor değil,
Benim gibi, aldatarak kendini
mutlu olan birini.
                        PUŞKİN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder